13 Haziran 2016 Pazartesi

Ne Zaman Vazgeçtim?

Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.

Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.

Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.

Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.

Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.

Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.

Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.

Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim.

Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden "sen" olduğun için vazgeçtim.

Bencil olduğun için vazgeçtim.

Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgecmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi.

Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım.

Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.

Frida Kahlo




11 Haziran 2016 Cumartesi

Yalnız Yol

Formasını çıkardı üzerinden ve çekti eşofman takımını.Sırt çantasında suyu ve termusu, bir iki çamaşırıyla yola koyuldu.Ne olur ne olmazdı.Keza yolda kalmışlıkları çoktu.Her anlamda...Yolun sonu görünmüyor , virajları döndükçe, yokuşları çıktıkça şarkılar bitiyordu.Karşılıklı yarım açık camdan rüzgar bir senfoni yakalıyor, kaküllerinin içinden geçiyordu.Boynundan sırtına kadar hissettiği esinti yaşamanın güzelliğini bir kez daha hissettirdi.Köyüne yaklaştığinda camları tam indirdi, kemerini açtı ve ayağıni gazdan çekti.Vitesteki sağ eli vites kolunu kavrayıp hızlanmadan, tek başına anı yaşadı.Harikaydı.Yine yoldaydı ve yol onundu.İster durur, isterse gider, isterse şarkı söyler istersede yine kendisiyle, arabasıyla konuşup gülümserdi.
Yol istediği yere vardı.Ne yol bitti ne yarı yolda inecek yolcu vardı artık hayatı kendisi kadardı...Yani yalnızlık paylaşılamayacak kadar yetinilmez ve anlatılmayacak kadar da doyurucu bir ziyafetti umudâ.

8 Haziran 2016 Çarşamba

SAYGI

Yeri doldurulmayacak tek şey maneviyattır.İlişkilerimizde yakınlıgımızın ölçütünü belirliyecek tek şey anlaşılmaktır! Yoluma saygıları ve manevi destekleri olanlar nutulmayacaktır.
(Herkes yapamamış olabilir fakat henüz ben denemedim ki!)
Başkalarının;neyle meşgul olduğu,neyin hayalini kurduğu ve ya kurmadığı,hangi yolda ilerlediği amaçsızca vakit öldürüp, savruluşu... Bize de oldukça boş veya anlamsız gelebilir.Hatta,böyle nasıl yaşıyorlar diye geçiririz zihnimizden zaman zaman.Bizde biliriz; sen benim yasam tarzıma laf atıp duruyorsun da, acaba sen gerçekten yaşıyor musun demeyi.Ve ya sen benim güzel hatalarıma laf atıyorsunda seninkiler ne alemde.Şimdi sen şöyle yap, böyle yap diyorsun ya ben sana fikrini mi soruyorum.Doğru ve yanlışlarım üzerindeki bu yorum hakkın nereden!Saygı duymak gerekiyor.Çünkü ben herkese öyle yapıyorum... izliyorum.Suçlamadan,eleştieden. Beni tatmin eden hayatın peşinde ruhum, kuş gibi...Kendini yorma!Kanatlarımı kocaman açtığımda ne olduğumu,ben iyi biliyorum.Daha önce defalarca gördüm ve yaşadım.Sen yokken! Herkes tarafından anlaşılmamak beni zinde tutuyor.
Güzel!Susuyorum dışımdan!Tabiki konuşabilirim ağzımdan.Gem vuruyorum,kırılma diye!Kırma! Yazmak ićin babamın ünlü bir şair ve ya ozan olmasına, resim yapmam ićin annemin Paris de sergi aćmasına lûzum yok.Ben yaparım!
Bu benim ićimde! Dünya ya bir daha gelseydim yine aynı aileyi seçerdim ve yine bugünkü Ayşe'yi bulurdum.Alaycı söz ya da gülüşlere rağmen yine yazar, yine çizer yine hayatımı sporuyla,dansıyla,gezmesiyle,psikolojisiyle,felsefesiyle,yaza çize,içimden nasıl geliyirsa öyle yaşardım.En iyi hayatımi en iyi bene dönüştürme yolculuğunda,gerekli kişisel eğitim ve öğretimime yatırım yapardım yine.Ve yine bana bir şey katmayan ilişkileri değil,yalnızlığı, daha da doğrusu kendimle bir bütün olmayı seçerdim.Kendime yeterek.
Kırışıklıklarımı da ruhumuda dondurmadan heyacanla tecrübelerimden büyüyerek.
Son nefesimde de,bir çizgi,bir ses bile olsa yine üreterek ve yine gülümseyerek!

5 Haziran 2016 Pazar

...

Ailelerin gözünde evlatlar hić büyümezlermiş ya hani.Bugün deyip geçemediğim hayatımin en zor gününde anladım ki, babalarda kızlarının gözünde hić ölmezler.Hatta hastalanmazlar ve hatta hep delikanlılara taş çıkaracak kadar genç kalırlarmış
Yokluğunun yanında varlıklar ne kadar boş ve anlamsızmış meğer.Acılar, dertler ne kadar basitmiş.
Kendi hayat mücadelenin içindeki girdapta dönerken bir anda kendini unutmak demekmiş onsuzluk ihtimali.
Herşeyden ve herkesten bihaber bir tatil günü en sevdiğinin sesiyle yüzünü yıkayıp sadece bir kaç saat sonra aynı sesle vücudunu gözyaşlarıyla nemsiz bırakmak varmıs.Korkuyla yıkanmak.Kulaklarımı sağır eden ses tonumla böğürmek adeta.Hayır Allahım hayir ne olur birsey olmasın, bana olsun gerekirse...yok hazır değilim diye feryat ederken, büyük bir yandan soğukkanlı olmaya çalısmak.Alel acele ne yaptığını bilmeden savrulmak.Bedenine iki bez parçası giyip, içini doldurmayı unutmak.Ve bilmem hangi yoldan bilmem hangi viteste  bir yandan bana bile yabancı gelen bir sesle aranacak kişileri aramak.
Cânım sesten çıkacak cümleleri duymaya cesareti toplayamamak.Hayatında hić korkmadığın kadar korkmak ve hayatında hiç yanmadıģın kadar yanmak.
Zira ben ne unuturken ne de ölürken böyle korkmadım.Hayatımın en zor gününü geride bırakmak isterken, hala en ćok istediğim hayalimi uykuya hapsediyorum.Hayatım boyunca tek bir duâ hakkımı aynı cümleye kullanarak...bana Atamında öteminde yaşlılığını ağırlamayı nasip et Yârab!


3 Haziran 2016 Cuma

Ademler ve Havvalar _3

Hiç yapamadığı birseyi yapmayi denedi Havva.Ne eski sevgiliye bulaştı ne yenisine yaklaştı.Yaşadı tek başına.Ćöpten ćıkardığı tek dal sigarayı yakarken farkına vardı bir kaç kadeh kan içip, içine kusarken kimseye bulaşmadı
Yüzleşti herşeyle tadına vardı.Acı ne güzeldi ve terkedilişkerde terkedişler kadar özeldi.Başardı bu defa.Hemde yanlışa düşmedenbharika bir hüzünün ardından gelevek huzuru bekledi ve ağırladı geceyi.Hiç bir yanlısa düşmeden.

2 Haziran 2016 Perşembe

Cüce ve Deve

Bir cüceyle devin çarpısması gibiydi bizimkisi.Zaman zaman devleştim karşında zaman zamanda bir cüce gibi küçüldüm.Bir metre seksenbeş santim boyla dokuzuncu kattan atlayın on sekiz yaşinda bir yürekti taşıdığım.Asfalta yapışınca bedenim yukardan bakıldığinda,bir karış, yakınından bakınca da, zift karası, dağılmış tüm uzuvlarım.
Yirmi yaşındayken adını koyamadığım duygularla atılan çakıl taşlarıyla bir kaç yıl sonra yolumu bulamadım.Taş bile çakilken kum olmuştu üzerine basan ağırlıklardan.Bugün ellili yaşlarında bir devle ettiģim sohbette; hayatın hep başkalarını düşünmekle geçtiğini bir kez daha anladım.''Geriye dönüp baktığımda telaşeli yıllarıma ve onca yaşanmışlığa neyi yahut kimi cıkartirdım hayatımdan dedim ve hiç birşeyi, cevabını aldım kendimden'' dedi.Neden dediģimde ise asıl gözden kaçırdığım şeyin cevabını aldım.''Hayatım domino taşları gibiydi bir tanesini çekmeyi denediğimde, bir sonraki olmuyordu.Ve daha sonraki de.Yani ben olamıyordum.Bugünkü ben değil başka biri oluyordu.Bense kendimi hiç inkar etmedim.Hepsi beni bugünkü ben yaptı.Hepsini ben istedim yerli yerince dizdim ve bugün oyunun sonunu izliyorum.Bugun olsa yine aynı güzel hatalarımı yapar ve yine bugünkü ben olurdum''dedi.Ve ekledi o yüzden ''kendime sorduğum sorunun cevabıni yine ben verdim.Neyi çikartırdim?-hiç bir seyi-Ve kimi çıkartırdım?-hić kimseyi- ''dedi.
Önce karıstım biraz ama sonra hakverdim.
Hayatı karşılamak gerekirdi.Geleni karşılamayı bilmek de gideni uğurlamayı da öğrenmek gerekirdi.Gelenler ve gidenler kattıklarıyla zaman zaman da götürdükleriyle bugünki bizi olusturmamış mıydı.Üstad haklıydı.Ben olmak ićin değerdi.Değmisti de.
Dokuzuncu katın tepesinden oturmadan bakınca aşagıya on sekizlik yüreğine bir seksenbeslik boyu eklendi.Cüce olan herseydi.Onu oraya çıkaran herşey önce zihninde sonra bedeninde devleşti.Artık cüce değildi.
Belkide ölüm denen hastalığı çağırmadan saniyeler once tüm sorularının cevabını rüzgarla öğrendi.Başına üşüsen insanları, herkesi ve herşeyi anlamsız bularak seyretti.Hayatından tek bir taşı çekti ve bugün ki beni bir on sekiz buçuğa getiremedi.Yinede sećti.
Herkes birşekilde öğrendi.Kimi yaşayarak,kimi erteleyerek,kimide son vererek.Kimi zaman cüce kimi zaman dev olmak böyle birşeydi.Keşkeler ve pişmanlıklar küçültürken, iykiler büyütüyordu.Mutlu edemiyeceğinden, yetemiyeceğinden korkanların varlığına bağlı olmayanbenler büyüttük ićimizde.Ne olursa ve ya ne olmazsa yetebilmeyi öğrendik kendimizze.
Şimdi hayaller okadar gerçek ve diri ki!Ben tek bir taşı yerinden oynatmadan devleştim, hayat karşımda cüce artık ve ben onu dünyanın dokuzbin doküzyüz doksan dokuzuncu tepesinden izliyorum.Saçlarım gece artık, yıldızlar göz kırptıkça maviye çalan.Bir atmışlık boyuma ve koca gözlerime aldırmadan oturdum Ay'a. Ayaklarımı salladığım Ayın içinden, geleceğime  temiz yağmurlar yağdırıyorum.
      AYSE KILINÇ(Tüm taşlarıma teşekkürlerle, hepinizi kucaklıyorum )

10 Mayıs 2016 Salı

Yollar

Yollar ayrılır sonra
Hić karşılaşılmamışa döndürür zaman
Yaşam ve ölüm gibi
Yolun sonu yalnızlıktır

Beraber yürüđüģün patikalar
Virajda bariyerlere toslayana kadar şirin gelir
Kimsen yoktur
Yolun sonu yoktur

Kimse yolunu bulamaz kimseyle
Yolculuk yalnızlık demektir trenlerde
Yaşlılık ve bebeklik gibi
Bir dünyadan başka birine atılır insan
Herşeyin güzel olmasını dileyerek

Yollar ayrılır sonra
Anılar sonu yolun
Her hayat başka bir bedende
Hayata karışmak ise
En iyi yoldur düzende.

7 Mayıs 2016 Cumartesi

Ademler ve Havvalar_2

...sonra ne mi oldu?Unutmaya başladım.Unutmak istediğim her acının etkisini yok ede ede yürüdüm yolda.Yol tek değildi hiç bir zaman.Gerekirse yolumuda yöntemimide değiştirdim.Babam haklıydı.Ben herşeyi yaşayarak öğrendim.Bu benim seçimimdi merak etmekten, belirsizliğin belirlenmesini beklemektense bir hamleyle belirleyiverdim.Bir dokunup bin ah işitmiş olmalar değildi dersimi veren.Notlarımı yükseltmek istememdi, kendime verdiğim.

    Birşeyleri ispat etmeye çalışmanının, seni dinlemeye meyli olmayan insanları, anlamaktan çok uzak oldukları durum ve olaylarda idraka zorlamanın yersizliğini anladım.Değer verdiğim her neyse insanların bunu anlamasını beklemenin ezikliğini sırtımdan şöyle bir attım.Ve hiç kimseden en ufak bir beklenti içinde olmadan hayallerimin peşinden gitmenin, her geçen gün bir adım daha hedeflerime yaklaşmanın hazzını yaşarken, üçüncü sahısların baltalama çalışmalarının üstüne bastım ve geçtim.

  Sonra ne oldu biliyor musun?Yaşadığım her ne varsa saç tellerimden tırnak uçlarıma kadar hissederek bir filme çevirdim.Yazdım, okudum ve izledim.Kendimi o sinema koltuğundan.Ve bir müzik seçtim Japonya' dan.Bilinçaltım arzu ettiği gibi özgürce hayalederken.Yüksek sesle o müziği dinledim, bir kez daha sardım filmimi baştan sona ve sondan başa.Sahnelerin silikleşmesine hiç müdahale etmedim.Sonra acıyı yaktım sayfa sayfa.Mutfağımda yankılanan müzik içime dolarken, külleri uçuş ućuş içimden cıkıyordu su musluğa aktıkça.Ve su şifaydı her şeye her vakit.

   Sonra beni dünyada herkesten çok etkileyen o şevkat yüzün etkisini yitirdi.Günde unutulurken güzelliğin, dünde anı oldu güzelliğine tezat tüm çirkinliklerin.Ne bir 'keşke' ne bir 'saydı' düşmüyor artık dilime.Herşey tam da olması gerektiği gibi oldu diyorum ''oh ne alâ'','mis','yüreğime,cesaretime sağlık'...:)

Farkettiğim bir şey var bu hayatta.Ailene nekadar bağlı olduğun, birilerine ne kadar aşık olduğun ve ya insanların baştan aşağı anlayamadıkları herşeyin adını yanlış,hata,günah koymaları, bunun gibi daha bir sürü şeyden dolayı kendin dahil, bir Yaradan'ın kulunun seni yargılamasına izin vermemek gerektiğini.Anladım ki sen nezaman kendi hayatındaki seçimlerin ve ya davranışların için birilerine kendini kötülersen onlar senin ağzına yargı, suçlama kusmuğu bırakabiliyor.Nezaman ki o kusmuğun tadıni seversen hayatın boğazının deliğinde düğüm olup, göğüs kafesine baskı yapıyor.Unutma kim ki birini suçlaýip yargılarsa kendi kalbinin,zihninin ve midesinin kirliliğindendir.

   Hem başkalarında iyi duran her kostüm sende iyi durmayabilir ve sende iyi duranda başkalarında...Anladım ki taşıyamayacağını düşündüğün askıya ceketini bile asmayacaksın.

Başkalarının zihnine giremezsin, girmeyede çalışmaman bir saygıdır adeta namahreme olduģu kadar hemde.Ama sırf birileri istiyor,merak ediyor diye onlarıda seninkine sokmayacaksin.Canları cehenneme demeyi getiriyorlarsa ićinden,sadece gönder.Zaten kolay gidecektir bu gibi tipler.Pes etmeye yatkın kimseler.Gitmezlerse sen git,bırak kendi içlerindeki cehennemde onları, cennete kabul edilene kadar yansınlar.Pişmanlıkları, güvensizlikleri ile ve koşullu sevmelerle...

Anla tecrübelerinin sonuçlarında olumlu sonuç aldıklarına inandıklarını yaptırmaya, olumsuz sonuç aldıklarını ise asla yapmanı istemeyecekler.Çünkü onlar tecrübe ettiler.Sen kendi tecrübeni et.Ben ettim, ediyorum ve edeceğim.

Sonra ne oluyor biliyor musun?Bir bakmıssın üzülmemin bile bir sınırı olmuş.Verdiģim süre ve dozaj bitince üzüntüde geçmiş olmuş.Tıpkı bu denememin başındaki ilk sözcüğün geçmiş olduğu gibi.

     İnadına inanıyorsun kendine ve güveniyorsun.Saygı da sevgiden kendinden ulaşıp ciğerlerine kadar huzur dolduruyorsun.Her gün şükredecek ne çok şeyimizin olduğunu farkederek yoluna giriyorsun.Her geçen an bir parça daha yordam bilerek.

 


23 Nisan 2016 Cumartesi

Bir Şair Düştü Gönlüme

Bir şair düştü gönle
Bende şaşkınım
Girdim halden hale

Bir şair düştü gönlüme
Uyku neydi, yemek ne zaman yenirdi
Şehrimde kaç kişi yaşardı unuttum

Bir şair düştü gönlüme
Umut oldu, duà oldu
O beni bilmez hain gecelere

Bir şair düştü gönlüme
Hasretle ayrı, vuslatla ayrı öpüştüm
Gelecek artık bizim için aynı denizde
En sevdiğimiz renkte...
Mavide!

Bütün Kötülükler Kapı Duvar

Amaaan!
Neyse ne....ona ne...buna ne...kime ne...
Hatta alayından bana ne...
Geldi ve geçti.
Yaşadım ve bitirdim.
Seçtim ve seçtim
Büyüdüm büyüdüm...büyüdüm
Doluyordum ve oluyordum
Taştım...ve...de
Şimdi oldum!

Gecirdim başıma kapşonumu
Rüzgar izin verdiğim kadar ucurur saçlarımi
Çevirdim yüzümü soldan sağa.
Döndüm sırtımı en köpüklü dalgalara
Aldım arkama mavinin her halini
Yer yarılsa, gök gürlese korkutamaz artık beni
Bilirim geçmeyen tek birşey yok!
Ben istedikten sonra...

Basarım ayağımın altından kayıp giden kumlara
Tanecikleri hissederken arsız bir gülümsemeyle
Sadece bacağimdaki pantolonun paçaları değil sıvadığım,
Kollarımla kavradım hayatı yeniden
Dopdolu ceplerim
Gerektikçe bir kart ćekeceğim
Masaya yumruğumu vururken
Başroldeyim şimdi tek kişi, tek perde...
Geldi ve geçti.
Değdi ve ya da değmedi
Banane...
Kimene....
Neyse ne...
Gel Ayşe gel
Bütün kötülükler kapı duvar...
Senin kalbinde ikimizede yer var.
Bütün kötülükler kapı duvar.


Kurban Olma Bana!

Kurban olma bana!
Kurban olmasın kimse kimseye
Hatta hiçbir şeye kurban olunmasın bu hayatta
Hayat mahşere kurban edilmesin mesela.

Aksine yaşa, yaşat hatta
Her gün dahalaşarak,
Daha iyiye, daha güzele mesela.

Benim için illaki birşey yapmak istiyorsan
Kitap oku mesela, hemde beni ihmâlederek!

Tesadüfen yaşamayalım asla
Bir amacımız olsun, sevmekten başka
Sevilmeyede yakışalım
Sevdirmekten yana bitmesin çabamız
Heyecanımız daim olsun
Hayallerimiz hep taze...
Bugün ki gibi mesela.

Ha birde göndermeler olmasın
Korkarım ben gitmelerden
Bir gün gitmem gerekirse eģer
Dönmek nedir bilmediğimden
Ben göndermem mesela
Sende gitme!
Adam gibi girdin hayatıma
Kalbinin derini yuvam oldu.
Gülüşlerimden ziyade hüznüme sahip çıktın ya
Çakı gibi durdun karşımda
Eli kolu uzun Adam
Geçmişimide geleceğimi de ayrı bastın bağrına
Bugünü merhem ettin sürdün
Çoktan iyileşmiş yaralarıma
Nasılda güzel baktın giderken
Ansızın geldiğin gibi
Tuz bastın yarama
İlk defa avuç içlerim öpülürken

Cennet mi bıraktın!
O kapalı yollara...
Hayat çizgimi açarken
Avuç içlerim bir başka güzel şimdi.
Kokusu benden, ićine işlemesi senden

Bugün daha çok seviyorum seni
Gözlerim doluyor düşkünlüģüne
Bir babam bir de abim titrerdi üstüme böyle
Sen uzaydan inmeden!

Bilir misin yıldızların ışığı titrer!
Ben o yüzden sana yıldız demem mesela
Sende bana yıldızım de istemem

Biz gezegen olalım mesela
Baştan söyleyeyim sevgili
Bir elmanın yarısı falan olamam ben
Ki ''her insan ayrı bir dünya'' demiştin ya
Ben sevdim sendeki tüm benden farklı yanları
Ruhlarımız benziyor olabilir.
Biz ayrı iki dünya kalalım mümkünse
Elma da yıldız da olmayalım
Malum yarım olmayıda, yarım koymayıda sevmem ben
Titreyen ışıklar gözümü alır, bakamam!

Güneşim de mesela bana.
Her gün sadece sana doğayım
Her gün bir önceki günü geride bırakarak
Daha ışıltılı, daha sıcak, daha parlak
Ve hergün sadece senin gölgende batayım
İyi geceler dilemeden birbirimize, günaydın demeden yeniden,
Ne bir gece ne de bir gündüzümüz olmasın demiştin ya sevgili
Olmasın zaten

Saģ omzuna elip sürüp
Sol yanında sabahlayayım
Uzağımdan sardığın gibi
Artık en yakının olayım

Ne çok bekledim seni
Ne çok beklettiğim bir sözdü
Çıkardım artık tozlu gezegenimden

Madem göģsünü gere gere tutuyorsun elimi
Beklemesin artık bu üç mühim sesli.
Hoş_gel_din Sevgili
Çekinmeyeceğim cümlesinden.

Anlaştık mi sevgili
Kurban olmak yok, kurban olma bana
Ben de kurban olmayacağım bu hayatta

Sakın gitmeyelim
Birde içme şu eceli, sakın ölme.
Hastalan en fazla
Yol yorgunusun daha
Bunu anlayabilirim.
Ciddi bir şey değildir nasıl olsa
Ben seni iyi ederim.
Sıcacık çayımla, çorbamla
Tenimle örterim de
Yinede seni üşütmem.
Bizi titretmem

Ne ćok bekledim seni
Ne ćok beklettim
Güzelim sesinle söylediğin o şarkının sözü gibi
Hoş geldim
Hoş geldin
Sen varsın sevgilim, ben varım.

Sen Geldin Geleli

Sen geldin geleli dünyama
Kalbim luna park yeri...
İçimdeki tüm çocuklar cıvıl cıvıl
Sayende!

Bütün dişlerini göstere göstere gülüyorlar
Korkuya inat, özgürce...
Küçük dilleri görünerek kahkaha atanlar var
Aralarında
Sevinçten gözleri yaşaran çocuklar bunlar

Sen geldin geleli dünyama
Hayalini bile kuramadığım
Bir gerçek şimdi insanlık!

Sen geldin geleli dünyama
Düşünmeden edemiyorum
Bir kadın nasıl bukadar sevilebilir
Ve bir erkek nasıl böylesine güzel sevebilir
Kadınını

Kırmadan,
İncitmeden,
Kıymadan...
Ve en önemlisi de Adam!
Gitmeden!
Ve yahut gidecekmiş gibi yapmadan!

Bazı Şiirler Vardır

Bazı şiirler vardır ilk mısrada anlarsın kimin olduğunu
Bazı şiirler vardır
Dört mevsim hem estirir hem de hić birşeyin ısıtamadığı kadar ićini ısıtır
Yanarsın!
Bazı şiirler vardır uzakları yakın, yakınları yok edebilir
Seyirci kalırsın!
Ve bazı şairler vardır...müteassıs kimseler...
Okudukça anlar, sayfalarını aćtıkça kendini aralarsın.
Aydınlanmaya yüz tutarsın!
Gözlerin okur onun kaleminin sürmelerini
Sesinden de dinlemeye ayrı ayrı doyamazsin

Bazı adamlar vardır kadın şairi
Bazi şiirler vardır kadın gibi
Bakarsın şiirden anlıyorlar mı?
Fazla bulamazsın!

Bir sen varsan senden derinde
Sen gibi olan birileride vardır elbet beyaz bir tepede!
Yazdırır içinden cânı
Yazarsın sende cânanı!

Ademler ve Havvalar-1

Kadın susar!Kadın gibi kadın, kendisi gibi adam(insan) kalarak...Üremek için hayvanlardan farklı şartlar sunar Adem'lere.Önce ruhunuzu doldurun öyle gelin der!Doldurun ki boşluğa düşmeyesiniz! Doldurun ki yarıma karışacak, özgürlüğüme dolaşacak servetiniz, yolu taşıyacak gücünüz olsun.Karekterinizin ağırlıģı sınavınızdır.Ruhunuzun ruhumla taşması olacaktır, mükafatınız.Parmak uçları yasak meyve olan biz Havvaların avuç içlerinde yanan adamlar bir bir cennetten kovulacaktır.Her kim ki küllerinden yeniden doğarsa o ruhunu doldurup gelmiş demektir.Cennetten kendi istemediği sürece atılmayacak ve sınırsız aşk tohumu bahşedildiğinde, Ademler ve Havvalar kendi helal tohumlarındam yeni bir meyve bahçesi yaratacaklardır.Dolu Ademler dolu Havvaları bulana dek her insan ayrı bir dünya kalıp, bahçelerini ićlerinde sürecektir.
Günü geldiğinde ise sarmaşıklarını kendi bedenlerinden ayırıp, yüzlere dokunup, ruhlara sarılacak ve ebediyete dolanacaktır.Yıllar sonra sonsuza uzayan bambular gibi...bugün bu budanmışlıklarının erdemini, vakti geldiğinde alacaklardır.Uzadıklari her yer toprak, uzadıkları her yer maviyken, severek seviştikleri her yer cennet olacak.Ve vakti geldiğinde aşkla, ilâhi özgür çocuklar, hayavanlardan farklı olarak adaleti sağlayacaktır.Şiddetin her türlüsüne tek bir el sevgiyle ve bir cepanelik dolusu kitapla, sanatla, bilgiyle karşı koyacaklardır.Pratikte sonsuz,ućsuz bucaksız saygı,hoşgörü ve çok yönlü bakış açısı yeni dünyayı kurtaracaktir. El-Havva...

Küçük Kız

Üzgündü ćocuk!Kafasını kaldırmadan yürüyordu patika yolda.
''Kayıp mı oldun güzel kız?Neden yalnız dolaşıyorsun bu tozda, toprakta'' dedi Halil Cibran... kücük çirkin kıza.
Kız gözlerini açmadan cevap verdi
-Ben güzel değilim!
Halil Cibran sordu:''Kim demiş"
-İçimdekiler...Üzgünken suratım düşüyor ve suratım asıkken geldiğim yerin en çirkin kızı ben oluyorum biliyor musun?Aynacılar kaçıyor benden!
-Anlıyorum.Aynacılar kim ve nerden geliyorsun?Aileni bulmalıyız?
Aynacılar gözbebekleri...Onlar gözümü bir açarsam her yerdeler ve bana çok benzeyen üzgün çirkin, kız çocukları.
"Ailen nerede peki''
-Ben gelecekten geliyorum, ailem ise geçmiste kaldı.
"Ozaman sana bir sır vereyim Mayadan kız.''
-Nedir?
''Ailen geçmişte değil.''
-Nerden biliyorsun.Ben çok aradım onları.
"Biliyorum, çünkü ben geçmişim. Ve de geçmişten geliyorum.Sen onları yanlış zamanda aradıģından yorgun düşmüşsün.'' -Ben geleceğim ve gelecekte de yoklardı ama."
Dedim ya yanlış zamanda arıyorsun o aynalara benzeyen koca gözlerin sahibini.Ne gelecekte baban ne de bir an olsun senden gećti annen!Onlar doğru zamanda tutacaklar elini.
Derin bir nefes al ve aç o koca kahve gözlerini.Gelecekten gel bu an'a.Bak avuçlarına...burdalar işte...Onlar doģru zamanda,anda...bu anda....
Hadi ben gidiyorum kendi zamanima.Beni gećmişten beklerler, ailem orada, Sana kitaplarımı bırakıyorum.Sevgiyle..Hadi bana müsade Maya.Ailenle özgür ve hoşkal!
Ve Maya işte o an iki yanağına konan iki buseyle gülümsemeyi öğrenir.Zamanların en güzel gülücügü konuverince yanaklarına elmacıklarıyla ışık saçar gelmiş gećmiş tüm zamanlara.Gözünden iki damla süzülür hasretle yanan dudaklara.Herşeye ve herkese rağmen umud etmeyi ve vazgećmemeyòģrenir.Ve her ne olursa olsun doğru zamanı beklemenin kıymetini!

Aşkın Kokusu

Masada duran turkuaz mavisi tabaktan yedikleri bir dilim pasta gibiydi konuştukları...Altında sütle ıslatılmış keki, incecik sürülmüş krem şantisi ve en üst kısmında çilek reçeli.
Her lokmayı damağında ezdirip, sütün boğazından akışını hissetti kız, adamı dinlerken.Adam bıdı bıdılar anlatırken, kız ona bir soru sordu.Aşkın kokusu olsaydı neye benzerdi diye.Kızın kafasındaki cevap belliydi.Geçenlerde yaptığı bir kekin pişip pişmediğine bakmak için fırının kapağını ilk açtığı anda farketmişti bunu.Kızın günler önce farkettiği şeyin adı şimdi adamın düz dudaklarından dökülüverdi."Tarçın'' dedi.Ve kız, işte bu, dercesine işaret parmaģını salladı.Adam, ''birde yasemin sanki''dedi.Ve ikisi aynı anda ''birde birde vanilya'' dediler.Evet kararlarını vermişlerdi.Aşkın kokusu tek birşey değildi.Vanilya, tarçın,yasemin ve belkide masanın tam ortasında duran ćilekli pastadaki çilek kusu gibiydi.Neydi neydi?Yazarın şuan adını hatırlayamadığı o çilekli pasta?''Anne eli deģmiş gibi''dedi kız.Ki ego, süperego, id tartışmaları yapılan güç finalli bugünki aşk tadındaki sohbet seanslarına anne eli değmiş bir pasta eşlik etti.Belki biraz kahve ve belki birazda dumanlı bir sohbetti.
Biraz tarçınlı süt ve ev yapımı çilekli reçeli tadında.Aşk gibi birşeydi ama aşk değildi.Çünkü sonları başından belliydi.Tıpkı yazarın henüz yayınlamadığı kitabının finali gibiydi.
Bu anlar ise onların bu gri hayatındaki, turkuaz mavisi o köşeli tabaģın verdiği huzur gibi, tüm pisliklerim ardından düşun altında geçirilen o upuzun ama aslında kısa rahatlama vuruşlarına tekabül ederdi.Tıpkı yağmur damlası gibi...Küćücük,etkileyici ve bir okadar ruha kazınan oksijendi.
Çünkü adam sözünün eri, kız ise her seferinde küllerinden yeniden doğan bir Anka misaliydi.Kız tam yerindeydi ćünkü adam da bir kül ve mekan bir Anka eviydi.

Nergis Kokusu

Gördüm seni
Bir kırmızı ışık molasıydı
Arabalaranın arasında koşma çaban

Gördüm onu geçim derdinde, canı riskte
Al yanaklı bir okadar da soluk benizli
Tecrübe kırışıklı üşümüş teyze
Verir misin o altaki demeti

Kıyamadığım hakiki insan
Ve kokusuna doyamadığım asil çiçekler
Bir demet nergis kokusu sardı arabamın içini
Ciğerlerimi, kalbimin içini
Sonrada aileden evimi...
Önce çicekçi teyze gösterir gamzeleri
Sonra gamzeler beni...

''Ben geldim''deyişime kapılara çıkan çınarım alır çiçeklerimi
''Hoşgeldin huzurum''derken
Ezgisi gelir mutfaktan, orman gözlü,
Okyanus yürekli maya dilberin

Sununca babam çicekleri
Gülücükler yanaklara yerleşiverir
Daha da güzelleşir huzurlu yuvam

Bir demet nergisle uçuşur yüreğim
Sevgi, saygı, koşulsuz bağlılık kokar benim huzurlu yuvam
Eksik olmayın varlığım, ötem, atam.

Kitaplar Üzerine

Bir toplu taşıma aracındaki, birbirini hiç tanımayan insanların, aslında ortak bir kaderi paylaştığı gerçeğini hiç düşündünüz mü?
Başlarına gelen herhangi bir olay, anında onları kader ortağı etmez miydi?
Otobüsün hızla bariyerleri aşması, uçağın boşlukta savrularak kumlara çakılması...Veya trenin önünden geçen bir şeyi, duralbilmekte geç kalarak, parça pinçik edivermesi...Tüm bu anlarda kalan ya da gidenlerin ortak anı gibiydi bana göre kitaplarda buluşmak.Derdine göre deva ararken bilinmezle aynı yollardan geçmekti.Acının bilgiye, bilginin deneyime düşmesiydi kitap okumak.Belkide olmak yolunda hep olamamaktı kitaplarda kaybolmak.Toz iken toprakken çakıl olmaya çalışmak!
Düşünsenize sizde...Şuan o elinizde tuttuğunuz kitabı...Kaç göz süzmüş cânım satırları ve kaç el okşamış kadın saçı kapakları.Kaç parmak izsiz, narince, geçmiş hecelerden, seslerden!Göz süzdükçe, gönül düşmüş buram buram.Bütünlemiş boşluklar cümleleri sen bakarken, ben dalarken...Bir yerlerde birileri o anlatılanları zaten birebir yaşarken ve yine birileri finalini beklerken...Zaman zaman hızlanmış nabızlar, zaman zaman kalp sızlamış kapatıp kitabını göğsüne bastırırken,kâh gözler dolmuş kâh insan kendi kahkahasını duymuş bir anda.Velhasıl kitabımız bitmiş de biz doyamamışız o akıp giden yaşam sayfalara.
Kaç eve girip, kaç çantadan çıkmış, kaç şehir veya kaç köy gezmiş insanıyla kimbilir!Kimbilir kaç farklı kalem sürmelemiş gözbebeği satırları.Kaç beyin fırtınası ve duygu karmaşaları yaşanmızdır.Çıkmazlardan çıkan yollar, açılan fikir kapılar mabedimiz olmuştur.Ne güzel!
Bittiğinde yazarın derdi, kapattığında son sayfanı arkana yaslan ve kapa gözlerini.İşte o solyanında hissettiğin duygudur ve gözlerini açtığında aynada sana bakandır bir kitap daha bitirmiş, biraz daha öğrenmiş o bilgenin hali.Gerçek tutkunun hazzı, kalplerin sevişmesi... son bulmuş ruhun dinginliği aldığında yerini, durdurulmadan önce son bir hamleyle dondurulmuş bir kötülük kuşu gibidir düşsel öğeler...
En güzel mekanlar kitap kokulu odalardır ve en nadide mihraptır kitap ve öğrenme aşkı değmiş bu tozdan ruhlar.