Masada duran turkuaz mavisi tabaktan yedikleri bir dilim pasta gibiydi konuştukları...Altında sütle ıslatılmış keki, incecik sürülmüş krem şantisi ve en üst kısmında çilek reçeli.
Her lokmayı damağında ezdirip, sütün boğazından akışını hissetti kız, adamı dinlerken.Adam bıdı bıdılar anlatırken, kız ona bir soru sordu.Aşkın kokusu olsaydı neye benzerdi diye.Kızın kafasındaki cevap belliydi.Geçenlerde yaptığı bir kekin pişip pişmediğine bakmak için fırının kapağını ilk açtığı anda farketmişti bunu.Kızın günler önce farkettiği şeyin adı şimdi adamın düz dudaklarından dökülüverdi."Tarçın'' dedi.Ve kız, işte bu, dercesine işaret parmaģını salladı.Adam, ''birde yasemin sanki''dedi.Ve ikisi aynı anda ''birde birde vanilya'' dediler.Evet kararlarını vermişlerdi.Aşkın kokusu tek birşey değildi.Vanilya, tarçın,yasemin ve belkide masanın tam ortasında duran ćilekli pastadaki çilek kusu gibiydi.Neydi neydi?Yazarın şuan adını hatırlayamadığı o çilekli pasta?''Anne eli deģmiş gibi''dedi kız.Ki ego, süperego, id tartışmaları yapılan güç finalli bugünki aşk tadındaki sohbet seanslarına anne eli değmiş bir pasta eşlik etti.Belki biraz kahve ve belki birazda dumanlı bir sohbetti.
Biraz tarçınlı süt ve ev yapımı çilekli reçeli tadında.Aşk gibi birşeydi ama aşk değildi.Çünkü sonları başından belliydi.Tıpkı yazarın henüz yayınlamadığı kitabının finali gibiydi.
Bu anlar ise onların bu gri hayatındaki, turkuaz mavisi o köşeli tabaģın verdiği huzur gibi, tüm pisliklerim ardından düşun altında geçirilen o upuzun ama aslında kısa rahatlama vuruşlarına tekabül ederdi.Tıpkı yağmur damlası gibi...Küćücük,etkileyici ve bir okadar ruha kazınan oksijendi.
Çünkü adam sözünün eri, kız ise her seferinde küllerinden yeniden doğan bir Anka misaliydi.Kız tam yerindeydi ćünkü adam da bir kül ve mekan bir Anka eviydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder