23 Nisan 2016 Cumartesi

Bir Şair Düştü Gönlüme

Bir şair düştü gönle
Bende şaşkınım
Girdim halden hale

Bir şair düştü gönlüme
Uyku neydi, yemek ne zaman yenirdi
Şehrimde kaç kişi yaşardı unuttum

Bir şair düştü gönlüme
Umut oldu, duà oldu
O beni bilmez hain gecelere

Bir şair düştü gönlüme
Hasretle ayrı, vuslatla ayrı öpüştüm
Gelecek artık bizim için aynı denizde
En sevdiğimiz renkte...
Mavide!

Bütün Kötülükler Kapı Duvar

Amaaan!
Neyse ne....ona ne...buna ne...kime ne...
Hatta alayından bana ne...
Geldi ve geçti.
Yaşadım ve bitirdim.
Seçtim ve seçtim
Büyüdüm büyüdüm...büyüdüm
Doluyordum ve oluyordum
Taştım...ve...de
Şimdi oldum!

Gecirdim başıma kapşonumu
Rüzgar izin verdiğim kadar ucurur saçlarımi
Çevirdim yüzümü soldan sağa.
Döndüm sırtımı en köpüklü dalgalara
Aldım arkama mavinin her halini
Yer yarılsa, gök gürlese korkutamaz artık beni
Bilirim geçmeyen tek birşey yok!
Ben istedikten sonra...

Basarım ayağımın altından kayıp giden kumlara
Tanecikleri hissederken arsız bir gülümsemeyle
Sadece bacağimdaki pantolonun paçaları değil sıvadığım,
Kollarımla kavradım hayatı yeniden
Dopdolu ceplerim
Gerektikçe bir kart ćekeceğim
Masaya yumruğumu vururken
Başroldeyim şimdi tek kişi, tek perde...
Geldi ve geçti.
Değdi ve ya da değmedi
Banane...
Kimene....
Neyse ne...
Gel Ayşe gel
Bütün kötülükler kapı duvar...
Senin kalbinde ikimizede yer var.
Bütün kötülükler kapı duvar.


Kurban Olma Bana!

Kurban olma bana!
Kurban olmasın kimse kimseye
Hatta hiçbir şeye kurban olunmasın bu hayatta
Hayat mahşere kurban edilmesin mesela.

Aksine yaşa, yaşat hatta
Her gün dahalaşarak,
Daha iyiye, daha güzele mesela.

Benim için illaki birşey yapmak istiyorsan
Kitap oku mesela, hemde beni ihmâlederek!

Tesadüfen yaşamayalım asla
Bir amacımız olsun, sevmekten başka
Sevilmeyede yakışalım
Sevdirmekten yana bitmesin çabamız
Heyecanımız daim olsun
Hayallerimiz hep taze...
Bugün ki gibi mesela.

Ha birde göndermeler olmasın
Korkarım ben gitmelerden
Bir gün gitmem gerekirse eģer
Dönmek nedir bilmediğimden
Ben göndermem mesela
Sende gitme!
Adam gibi girdin hayatıma
Kalbinin derini yuvam oldu.
Gülüşlerimden ziyade hüznüme sahip çıktın ya
Çakı gibi durdun karşımda
Eli kolu uzun Adam
Geçmişimide geleceğimi de ayrı bastın bağrına
Bugünü merhem ettin sürdün
Çoktan iyileşmiş yaralarıma
Nasılda güzel baktın giderken
Ansızın geldiğin gibi
Tuz bastın yarama
İlk defa avuç içlerim öpülürken

Cennet mi bıraktın!
O kapalı yollara...
Hayat çizgimi açarken
Avuç içlerim bir başka güzel şimdi.
Kokusu benden, ićine işlemesi senden

Bugün daha çok seviyorum seni
Gözlerim doluyor düşkünlüģüne
Bir babam bir de abim titrerdi üstüme böyle
Sen uzaydan inmeden!

Bilir misin yıldızların ışığı titrer!
Ben o yüzden sana yıldız demem mesela
Sende bana yıldızım de istemem

Biz gezegen olalım mesela
Baştan söyleyeyim sevgili
Bir elmanın yarısı falan olamam ben
Ki ''her insan ayrı bir dünya'' demiştin ya
Ben sevdim sendeki tüm benden farklı yanları
Ruhlarımız benziyor olabilir.
Biz ayrı iki dünya kalalım mümkünse
Elma da yıldız da olmayalım
Malum yarım olmayıda, yarım koymayıda sevmem ben
Titreyen ışıklar gözümü alır, bakamam!

Güneşim de mesela bana.
Her gün sadece sana doğayım
Her gün bir önceki günü geride bırakarak
Daha ışıltılı, daha sıcak, daha parlak
Ve hergün sadece senin gölgende batayım
İyi geceler dilemeden birbirimize, günaydın demeden yeniden,
Ne bir gece ne de bir gündüzümüz olmasın demiştin ya sevgili
Olmasın zaten

Saģ omzuna elip sürüp
Sol yanında sabahlayayım
Uzağımdan sardığın gibi
Artık en yakının olayım

Ne çok bekledim seni
Ne çok beklettiğim bir sözdü
Çıkardım artık tozlu gezegenimden

Madem göģsünü gere gere tutuyorsun elimi
Beklemesin artık bu üç mühim sesli.
Hoş_gel_din Sevgili
Çekinmeyeceğim cümlesinden.

Anlaştık mi sevgili
Kurban olmak yok, kurban olma bana
Ben de kurban olmayacağım bu hayatta

Sakın gitmeyelim
Birde içme şu eceli, sakın ölme.
Hastalan en fazla
Yol yorgunusun daha
Bunu anlayabilirim.
Ciddi bir şey değildir nasıl olsa
Ben seni iyi ederim.
Sıcacık çayımla, çorbamla
Tenimle örterim de
Yinede seni üşütmem.
Bizi titretmem

Ne ćok bekledim seni
Ne ćok beklettim
Güzelim sesinle söylediğin o şarkının sözü gibi
Hoş geldim
Hoş geldin
Sen varsın sevgilim, ben varım.

Sen Geldin Geleli

Sen geldin geleli dünyama
Kalbim luna park yeri...
İçimdeki tüm çocuklar cıvıl cıvıl
Sayende!

Bütün dişlerini göstere göstere gülüyorlar
Korkuya inat, özgürce...
Küçük dilleri görünerek kahkaha atanlar var
Aralarında
Sevinçten gözleri yaşaran çocuklar bunlar

Sen geldin geleli dünyama
Hayalini bile kuramadığım
Bir gerçek şimdi insanlık!

Sen geldin geleli dünyama
Düşünmeden edemiyorum
Bir kadın nasıl bukadar sevilebilir
Ve bir erkek nasıl böylesine güzel sevebilir
Kadınını

Kırmadan,
İncitmeden,
Kıymadan...
Ve en önemlisi de Adam!
Gitmeden!
Ve yahut gidecekmiş gibi yapmadan!

Bazı Şiirler Vardır

Bazı şiirler vardır ilk mısrada anlarsın kimin olduğunu
Bazı şiirler vardır
Dört mevsim hem estirir hem de hić birşeyin ısıtamadığı kadar ićini ısıtır
Yanarsın!
Bazı şiirler vardır uzakları yakın, yakınları yok edebilir
Seyirci kalırsın!
Ve bazı şairler vardır...müteassıs kimseler...
Okudukça anlar, sayfalarını aćtıkça kendini aralarsın.
Aydınlanmaya yüz tutarsın!
Gözlerin okur onun kaleminin sürmelerini
Sesinden de dinlemeye ayrı ayrı doyamazsin

Bazı adamlar vardır kadın şairi
Bazi şiirler vardır kadın gibi
Bakarsın şiirden anlıyorlar mı?
Fazla bulamazsın!

Bir sen varsan senden derinde
Sen gibi olan birileride vardır elbet beyaz bir tepede!
Yazdırır içinden cânı
Yazarsın sende cânanı!

Ademler ve Havvalar-1

Kadın susar!Kadın gibi kadın, kendisi gibi adam(insan) kalarak...Üremek için hayvanlardan farklı şartlar sunar Adem'lere.Önce ruhunuzu doldurun öyle gelin der!Doldurun ki boşluğa düşmeyesiniz! Doldurun ki yarıma karışacak, özgürlüğüme dolaşacak servetiniz, yolu taşıyacak gücünüz olsun.Karekterinizin ağırlıģı sınavınızdır.Ruhunuzun ruhumla taşması olacaktır, mükafatınız.Parmak uçları yasak meyve olan biz Havvaların avuç içlerinde yanan adamlar bir bir cennetten kovulacaktır.Her kim ki küllerinden yeniden doğarsa o ruhunu doldurup gelmiş demektir.Cennetten kendi istemediği sürece atılmayacak ve sınırsız aşk tohumu bahşedildiğinde, Ademler ve Havvalar kendi helal tohumlarındam yeni bir meyve bahçesi yaratacaklardır.Dolu Ademler dolu Havvaları bulana dek her insan ayrı bir dünya kalıp, bahçelerini ićlerinde sürecektir.
Günü geldiğinde ise sarmaşıklarını kendi bedenlerinden ayırıp, yüzlere dokunup, ruhlara sarılacak ve ebediyete dolanacaktır.Yıllar sonra sonsuza uzayan bambular gibi...bugün bu budanmışlıklarının erdemini, vakti geldiğinde alacaklardır.Uzadıklari her yer toprak, uzadıkları her yer maviyken, severek seviştikleri her yer cennet olacak.Ve vakti geldiğinde aşkla, ilâhi özgür çocuklar, hayavanlardan farklı olarak adaleti sağlayacaktır.Şiddetin her türlüsüne tek bir el sevgiyle ve bir cepanelik dolusu kitapla, sanatla, bilgiyle karşı koyacaklardır.Pratikte sonsuz,ućsuz bucaksız saygı,hoşgörü ve çok yönlü bakış açısı yeni dünyayı kurtaracaktir. El-Havva...

Küçük Kız

Üzgündü ćocuk!Kafasını kaldırmadan yürüyordu patika yolda.
''Kayıp mı oldun güzel kız?Neden yalnız dolaşıyorsun bu tozda, toprakta'' dedi Halil Cibran... kücük çirkin kıza.
Kız gözlerini açmadan cevap verdi
-Ben güzel değilim!
Halil Cibran sordu:''Kim demiş"
-İçimdekiler...Üzgünken suratım düşüyor ve suratım asıkken geldiğim yerin en çirkin kızı ben oluyorum biliyor musun?Aynacılar kaçıyor benden!
-Anlıyorum.Aynacılar kim ve nerden geliyorsun?Aileni bulmalıyız?
Aynacılar gözbebekleri...Onlar gözümü bir açarsam her yerdeler ve bana çok benzeyen üzgün çirkin, kız çocukları.
"Ailen nerede peki''
-Ben gelecekten geliyorum, ailem ise geçmiste kaldı.
"Ozaman sana bir sır vereyim Mayadan kız.''
-Nedir?
''Ailen geçmişte değil.''
-Nerden biliyorsun.Ben çok aradım onları.
"Biliyorum, çünkü ben geçmişim. Ve de geçmişten geliyorum.Sen onları yanlış zamanda aradıģından yorgun düşmüşsün.'' -Ben geleceğim ve gelecekte de yoklardı ama."
Dedim ya yanlış zamanda arıyorsun o aynalara benzeyen koca gözlerin sahibini.Ne gelecekte baban ne de bir an olsun senden gećti annen!Onlar doğru zamanda tutacaklar elini.
Derin bir nefes al ve aç o koca kahve gözlerini.Gelecekten gel bu an'a.Bak avuçlarına...burdalar işte...Onlar doģru zamanda,anda...bu anda....
Hadi ben gidiyorum kendi zamanima.Beni gećmişten beklerler, ailem orada, Sana kitaplarımı bırakıyorum.Sevgiyle..Hadi bana müsade Maya.Ailenle özgür ve hoşkal!
Ve Maya işte o an iki yanağına konan iki buseyle gülümsemeyi öğrenir.Zamanların en güzel gülücügü konuverince yanaklarına elmacıklarıyla ışık saçar gelmiş gećmiş tüm zamanlara.Gözünden iki damla süzülür hasretle yanan dudaklara.Herşeye ve herkese rağmen umud etmeyi ve vazgećmemeyòģrenir.Ve her ne olursa olsun doğru zamanı beklemenin kıymetini!

Aşkın Kokusu

Masada duran turkuaz mavisi tabaktan yedikleri bir dilim pasta gibiydi konuştukları...Altında sütle ıslatılmış keki, incecik sürülmüş krem şantisi ve en üst kısmında çilek reçeli.
Her lokmayı damağında ezdirip, sütün boğazından akışını hissetti kız, adamı dinlerken.Adam bıdı bıdılar anlatırken, kız ona bir soru sordu.Aşkın kokusu olsaydı neye benzerdi diye.Kızın kafasındaki cevap belliydi.Geçenlerde yaptığı bir kekin pişip pişmediğine bakmak için fırının kapağını ilk açtığı anda farketmişti bunu.Kızın günler önce farkettiği şeyin adı şimdi adamın düz dudaklarından dökülüverdi."Tarçın'' dedi.Ve kız, işte bu, dercesine işaret parmaģını salladı.Adam, ''birde yasemin sanki''dedi.Ve ikisi aynı anda ''birde birde vanilya'' dediler.Evet kararlarını vermişlerdi.Aşkın kokusu tek birşey değildi.Vanilya, tarçın,yasemin ve belkide masanın tam ortasında duran ćilekli pastadaki çilek kusu gibiydi.Neydi neydi?Yazarın şuan adını hatırlayamadığı o çilekli pasta?''Anne eli deģmiş gibi''dedi kız.Ki ego, süperego, id tartışmaları yapılan güç finalli bugünki aşk tadındaki sohbet seanslarına anne eli değmiş bir pasta eşlik etti.Belki biraz kahve ve belki birazda dumanlı bir sohbetti.
Biraz tarçınlı süt ve ev yapımı çilekli reçeli tadında.Aşk gibi birşeydi ama aşk değildi.Çünkü sonları başından belliydi.Tıpkı yazarın henüz yayınlamadığı kitabının finali gibiydi.
Bu anlar ise onların bu gri hayatındaki, turkuaz mavisi o köşeli tabaģın verdiği huzur gibi, tüm pisliklerim ardından düşun altında geçirilen o upuzun ama aslında kısa rahatlama vuruşlarına tekabül ederdi.Tıpkı yağmur damlası gibi...Küćücük,etkileyici ve bir okadar ruha kazınan oksijendi.
Çünkü adam sözünün eri, kız ise her seferinde küllerinden yeniden doğan bir Anka misaliydi.Kız tam yerindeydi ćünkü adam da bir kül ve mekan bir Anka eviydi.

Nergis Kokusu

Gördüm seni
Bir kırmızı ışık molasıydı
Arabalaranın arasında koşma çaban

Gördüm onu geçim derdinde, canı riskte
Al yanaklı bir okadar da soluk benizli
Tecrübe kırışıklı üşümüş teyze
Verir misin o altaki demeti

Kıyamadığım hakiki insan
Ve kokusuna doyamadığım asil çiçekler
Bir demet nergis kokusu sardı arabamın içini
Ciğerlerimi, kalbimin içini
Sonrada aileden evimi...
Önce çicekçi teyze gösterir gamzeleri
Sonra gamzeler beni...

''Ben geldim''deyişime kapılara çıkan çınarım alır çiçeklerimi
''Hoşgeldin huzurum''derken
Ezgisi gelir mutfaktan, orman gözlü,
Okyanus yürekli maya dilberin

Sununca babam çicekleri
Gülücükler yanaklara yerleşiverir
Daha da güzelleşir huzurlu yuvam

Bir demet nergisle uçuşur yüreğim
Sevgi, saygı, koşulsuz bağlılık kokar benim huzurlu yuvam
Eksik olmayın varlığım, ötem, atam.

Kitaplar Üzerine

Bir toplu taşıma aracındaki, birbirini hiç tanımayan insanların, aslında ortak bir kaderi paylaştığı gerçeğini hiç düşündünüz mü?
Başlarına gelen herhangi bir olay, anında onları kader ortağı etmez miydi?
Otobüsün hızla bariyerleri aşması, uçağın boşlukta savrularak kumlara çakılması...Veya trenin önünden geçen bir şeyi, duralbilmekte geç kalarak, parça pinçik edivermesi...Tüm bu anlarda kalan ya da gidenlerin ortak anı gibiydi bana göre kitaplarda buluşmak.Derdine göre deva ararken bilinmezle aynı yollardan geçmekti.Acının bilgiye, bilginin deneyime düşmesiydi kitap okumak.Belkide olmak yolunda hep olamamaktı kitaplarda kaybolmak.Toz iken toprakken çakıl olmaya çalışmak!
Düşünsenize sizde...Şuan o elinizde tuttuğunuz kitabı...Kaç göz süzmüş cânım satırları ve kaç el okşamış kadın saçı kapakları.Kaç parmak izsiz, narince, geçmiş hecelerden, seslerden!Göz süzdükçe, gönül düşmüş buram buram.Bütünlemiş boşluklar cümleleri sen bakarken, ben dalarken...Bir yerlerde birileri o anlatılanları zaten birebir yaşarken ve yine birileri finalini beklerken...Zaman zaman hızlanmış nabızlar, zaman zaman kalp sızlamış kapatıp kitabını göğsüne bastırırken,kâh gözler dolmuş kâh insan kendi kahkahasını duymuş bir anda.Velhasıl kitabımız bitmiş de biz doyamamışız o akıp giden yaşam sayfalara.
Kaç eve girip, kaç çantadan çıkmış, kaç şehir veya kaç köy gezmiş insanıyla kimbilir!Kimbilir kaç farklı kalem sürmelemiş gözbebeği satırları.Kaç beyin fırtınası ve duygu karmaşaları yaşanmızdır.Çıkmazlardan çıkan yollar, açılan fikir kapılar mabedimiz olmuştur.Ne güzel!
Bittiğinde yazarın derdi, kapattığında son sayfanı arkana yaslan ve kapa gözlerini.İşte o solyanında hissettiğin duygudur ve gözlerini açtığında aynada sana bakandır bir kitap daha bitirmiş, biraz daha öğrenmiş o bilgenin hali.Gerçek tutkunun hazzı, kalplerin sevişmesi... son bulmuş ruhun dinginliği aldığında yerini, durdurulmadan önce son bir hamleyle dondurulmuş bir kötülük kuşu gibidir düşsel öğeler...
En güzel mekanlar kitap kokulu odalardır ve en nadide mihraptır kitap ve öğrenme aşkı değmiş bu tozdan ruhlar.